Uçuk Kaçık Diyetler

Pek çok rejim reçetesinin, en azından uzun zaman diliminde pek işe yaramadığını herkes bilir. Bu yüzdendir ki, neredeyse saat başı yeni bir “mucizevi” rejim ortaya çıkıyor. Ama bazıları varki, gerçekten insan fizyolojisinin sınırlarını zorluyor. Bunlardan birkaç tanesini aşağıda bulabilirsiniz.

  • Parazit rejimi: Bu rejimde, sığır karkasından tedarik edilmiş parazitler (tenyalar) yutularak, bunların bağırsakta 10 hafta kadar yerleşmesi sağlanıyor. Bugüne kadar ortaya çıkmış en tehlikeli ve en akıldışı zayıflama taktiği…
  • “Gizli tutulan zayıflama çaresi” adıyla lanse edilen bu rejimde, hamile kadının “idrarını” içmek salık veriliyor. İşe yarayıp yaramadığını bilemem ama, zayıflamak için daha iyi yöntemler var…İnsan bu kadar çaresiz kalmaya görsün.
  • Wu-Yi çay rejimi: Bilinen Oolong çayından hiçbir farkı yok. Siyah çayın ve yeşil çayın da zayıflamaya yaradığını düşünürsek,  alalade bir çaya bir sürü para akıtmanın anlamı yok.
  • Subway rejimi: Sandviç meraklılarının iştahını kabartıyor ama, Subway’de yiyeceğiniz her şeyin yüksek yağ ve tuz içerdiği aşikar. Ekmeklerde de bir sürü şeker var. En iyisi evde kendi sandvicini hazırlayıp, yürüyüşe gitmek.
  • Lahana çorbası rejimi: Bu uzun zamandır piyasada olan bir rejim. Annemin buzdolabındaki 1 kazan lahana çorbasını nasıl unutabilirim? Tüm hafta boyu sadece çorbayla beslenmek tabiki insanı zayıflatır, ancak unutmamak gerekir ki bu rejim tehlikeli oranda tuz ve son derece az protein içerir. Aşırı halsizlik ve bağırsak problemleri de cabası…
  • Yağ oranı ciddi anlamda azaltılmış ya da sıfır yağlı rejimler: Yağı azaltılmış her şeyin yüksek oranda şeker ve nişasta içerdiğini düşünürsek, bu tür rejimlerin işe yarama olasılığı yok. Neden mi? Rejime her başladığınızda, vücut önce kas ve karaciğer depolarındaki şeker stoklarını kullanır. Bu depolar bitmeden yağ depolarından enerji çıkışı olmaz. Yediğiniz her nişastalı besinin bu depoları biraz daha arttırdığını düşündüğümüzde, durumun ne kadar çaresiz olduğunu görmek pek de zor değil…
  • “Slim Fast” adı altında piyasaya sürülen zayıflama içecekleri, uzun zamanda kimsenin devam ettiremeyeceği kadar az besin öğesi içerir. Ayrıca sabahtan akşama kadar abuk sabuk bir içecekle yaşamak pek iç açıcı değil. Biberonla beslenmek gibi!
  • Rus Hava Kuvvetleri rejimi: Bu rejimde, inanılmaz oranda küçük porsiyondaki yiyecekler bir sürü sos, baharatla tatlandırılıyor. Rus açlık rejimi demek daha doğru olur…

Sabahtan akşama sadece çorbayla ya da greyfrutla beslenmenin insanı zayıflatacağı aşikar, ancak uzun zamanda bu tür rejimlerin insan sağlığına ciddi hasarlar verdiği de biliniyor. Vücut tek tip besinle uzun zaman beslendiği zaman, iştah mekanizmasını sürekli açık tutar. Çünkü ihtiyacı olan vitamin, mineral, protein, yağ miktarını karşılamanın tek yolu budur. Uzun zaman iştahıyla savaşmanın bedelini herkes bilir. Bir de bakmışsınız, kendinizi 1 kilo baklavanın önünde buluvermişsiniz…ya da nutella kavanozunun dibinde!

Peki neden aç gezmek işe yaramaz?

Farzedin ki, akşama çok büyük bir ziyafete gideceksiniz ve ev sahipleri iştahınızın çok açık olmasını rica ettiler. Yapacak birşey yok, ziyafetten önce aç durmanız gerekiyor. Bu durumda 2 şey yapabilirsiniz. Ya gün içinde hemen hemen hiçbir şey yemezsiniz, ya da ziyafetten önce birkaç saat egzersiz falan yaparsınız. Eğer çok kararlıysanız, her ikisini de…Bunları yaptıktan sonra ziyafette iyi bir performans göstermek hiç de zor olmasa gerek, değil mi? Peki……şimdi tüm bunların rejim yapmaktan ne farkı var?  Zayıflamaya çalışan herkesin yaptığı şey de bu değil mi zaten? Az ye ve de egzersiz yap.Bu demek oluyor ki, kendinizi yiyecekten mahrum etmek ve de fiziksel aktiviteyi arttırmak aslında iştahı açmanın en garantili 2 yolu.

Bundan birkaç yıl önce Amerikan’nin UCLA Enstitüsündeki araştırmacılar, 31 tane uzun dönemli rejim programının sonucunu incelediler. Araştırma sonucuna göre, rejim sonunda % 5 – % 10 oranında zayıflayan herkes, rejimden sonra eksi kilolarına geri döndüler. Bunun sonucunda varılan sonuç şu: “Kilonuzu korumak istiyorsanız, rejim yapmayın”…

Amerika Diyetetik Kurumunun yayınladığı başka bir araştırmada ise, 78 obez kadın 2 gruba ayrıldı. 1. gruptaki kadınlara  yedikleri kalorileri saymaları, kaloriyi azaltmaları, kilolarını kontrol etmeleri söylendi. Diğer gruptaki kadınlara ise, rejim yapma çabasını terketmeleri ancak vücudun açlık-tokluk sinyaline göre beslenmeleri tavsiye edildi. Deney sonucunda olanlara göz atın:

  • Rejim yapanlar kilo kaybetmelerine karşın, çok kısa sürede verdikleri kiloları geri aldılar. Rejim yapmayanlar ise, aynı kiloda kalmayı başardılar.
  • Rejim yapmayanların kötü kolesterol denilen LDL kolesterolü düşerken, rejim yapanların LDL seviyeleri değişmedi.
  • Rejim yapmayanlar, rejim yapanlara kıyasla 4 kat daha fazla fiziksel aktivite gösterdiler.
  • Rejim yapmayanların ruh hallerinde gelişmeler olmasına rağmen, rejim yapanlar depresyon belirtisi gösterdiler.

Yo-Yo diyetler bağışıklık sistemine zarar verirler.

Araştırma sonuçları, uzun zaman aynı kiloda kalmayı başaran insanların kanındaki “bağışıklık sistemi- savaşçı moleküllerinin” daha yüksek olduğunu gösteriyor. Her zayıflama çabasının ardından bu sayı düşmeye başlıyor. Hayatında 3 ya da daha fazla kere 5 kilo ve üstünde kilo vermiş ve geri almış kadınların iyi kolesterol dediğimiz HDL kolesterol seviyelerinin, uzun zaman aynı kiloda kalmış kadınlara kıyasla % 7 daha az olduğu da görüldü. Düşük HDL kolesterol seviyelerinin kalp hastalığı habercisi olduğunu unutmamak gerek.

Sıklıkla kilo verip, geri almak aynı zamanda “iştah mekanizmasını kontrol eden” leptin hormon seviyelerinde de dengesizliklere neden olur. Bu da vücudun gereğinden fazla yağ depolamasına neden olur.

Rejim yapmadan da kilo vermek mümkün! Eğer aşağıdakileri alışkanlık haline getirirseniz:

  • Vücudunuzun verdiği sinyallerini dinleyin. Vücudunuz, açlık ve tokluk için pek çok hormon salgılar. Bu hormon sinyalleri beyine gittiği zaman, ne zaman yemeniz, ne zaman durmanız gerektiğini bilirsiniz.
  • Yavaş yemek yemek ve çok çiğneme alışkanlığı geliştirmek belki herkesin defalarca dinlediği bir nasihattır ama, gerçekten çok işe yarar. Tokluk hormonunun sinyali beyine 15 dakikadan önce ulaşmaz. Çok çiğnemek zaman kazanmaya yardım etmesinin yanısıra, sindirimi de önemli oranda kolaylaştırır.
  • Değişken ruhsal durumunuzla yemek yeme alışkanlığınız arasındaki ilişkiye yakından göz atın. “Kendini iyi hissetmek” ya da “arkadaşlarla iyi vakit geçirmek” adına kendinizi dondurmalı tatlılara teslim etmenin hiçbir faydası yok. Her gittiğiniz yere elinizde havuçla gitmeniz de gerekmiyor ama, kendi koyduğunuz kurallarla istisnaların dengesini kurmaya çalışın.
  • Gün içinde fiziksel olarak daha aktif olmanın yollarını araştırın. Asansöre binmek yerine merdiven çıkmak alışkanlığı edinin. Vücuttaki yağ depolarını azaltmanın en kolay yolu yürümektir.
  • Her yemekten önce 1 büyük bardak su için. Bu şekilde genişleyen mide nedeniyle daha erken tokluk hissine ulaşırsınız. Çorba içeren rejimlerin işe yaramasının nedeni budur.
  • Yapay tatlandırıcı içeren içecek ve yiyeceklerden uzak durun. Yapay tatlandırıcılar kalori içermemelerine rağmen, farklı bir mekanizma kullanarak beynin “iştah merkezini” olumsuz yönde etkilerler. Ağzınıza koyduğunuz her şey, kalorili olsun ya da olmasın, insülin hormonu salgılanmasına neden olduğu için kendinizi sürekli “aç” hissedersiniz.
  • Fruktoz şurubuyla tatlandırılmış meyva suyu ve içeceklerden kaçının. Fruktoz, normal şekerden farklı metabolize edilerek, karaciğerde “yağa çevrilir”.
  • Az yağlı yoğurt yemeyi alışkanlık haline getirin. Son yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, süt ürünlerini bol miktarda tüketen kişiler hem daha kolay kilo veriyor, hem de daha uzun süre ideal kilolarını koruyabiliyorlar.
  • Sabah kahvaltısını asla atlamayın! Kahvaltıyı her geçiştirişinizde, hem günün geri kalanında daha fazla kalori alırsınız, hem de metabolizma hızınız günün başından itibaren yavaşlar. Düşük viteste frene bastığınızda nasıl fazla yol gidemezseniz, vücudunuz da düşük metabolizma hızında fazla enerji harcayamaz. Kahvaltıda mutlaka protein tüketmeyi unutmayın, çünkü protein içeren besinler iştah mekanizmasını daha uzun süre tok tutarlar.
  • Omega-3 yağ asidi içeren besinler tüketmeyi alışkanlık haline getirin.  Omega-3; çekilmiş keten tohumunda, balık yağında, ceviz, fındık, bademde ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Omega-3 yağ asitleri, diğer yağ türlerinden farklı olarak vücuttaki yağ depolarını arttırmazlar. Tam tersine, yağ metabolizmasını düzene sokarak yağ depolarının azalmasına yardım ederler.

2 Comments

Filed under obezite

2 responses to “Uçuk Kaçık Diyetler

  1. Ninet

    İstanbul Üniversitesi Metabolizma Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın http://www.beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=1858:guende-kac-oeuen-yemeliyiz&catid=83:ak&Itemid=460 adresindeki yazısında kahvaltıyı hafifçe geçiştirerek ya da kahvaltı edilmeden de günde 2 öğün sağlıklı gıdalarla beslenerek sağlıklı olunabileceği böylece sindirim sisteminin daha az yorulacağı belirtiliyor.
    Sabah kahvaltısı en sevdiğim öğün olmasına rağmen sadece zeytin ve haşlanmış havuç (limonlu ve sızma zeytinyağlı) yiyerek kahvaltıyı geçiştirdiğimde ve 2 ana öğünle beslendiğimde kendimi çok daha hafiflemiş ve enerjik hissettim. Bu hissettiklerim herkes için geçerl olabilir mi, ya da bir genelleme olabilr mi bilemiyorum. Yine de paylaşmak istedim.
    Başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim.

    • Beslenme biliminin en sevdiğim tarafı da bu zaten:) Yer çekimi yasası gibi herkese uyarlanamıyor…Sanılanın aksine; herkesin farklı kurallarla işleyen metabolik düzeni vardır. Yaş, genetik miras, fiziksel aktivite durumu, beslenme alışkanlıkları, psikolojik savunma sistemleri, iklim vs. gibi etkenlerin tümü vücudun metabolik düzenine etki eder. Bazı kişiler sabah kahvaltısı olmadan da kesinlikle günü gecirebilirler. Bazıları da, kahvaltı olmaksızın adım atamaz. Herhangi bir öğünü atladığınızda, tabiki sindirim sisteminiz daha az yorulacaktır. Az yiyerek muhtemelen daha da uzun yaşayacaksınız. Çünkü midenize her lokmayı atışınızda, bağışıklık sistemi de dahil olmak üzere tüm vücut sistemleri aktif hale gelir. Yiyeceklerdeki toksinleri atmak, sindirimi gerçekleştirmek, fazla kalorileri depolamak vs. hep enerji gerektirir. Benim sabah kahvaltısına olan sempatim, beyin ve kas sistemlerinin güne baslamadan önce enerjiye olan ihtiyacından kaynaklanıyor. Beynin tek enerji kaynağının karbonhidratlı besinler olduğunu, ve vücudun yağ depolarının beyin tarafından enerji kaynağı olarak kullanılamayacağını düşündüğümüzde, güne neden kahvaltıyla başlamak gerektiğini anlamak zor olmaz. Kas sistemimiz de etkin çalışmak için besine ihtiyaç duyar. Kaslarda depolanan glycogen olmaksızın, iskelet sistemi aktif çalışamaz. Kahvaltıyı geçiştirmenin diğer sakıncası da, metabolizma hızının yavaşlamasına neden olmasıdır. Kahvaltıyı her geçiştirişinizde, beyne ‘enerji kaynaklarının kısıntılı olacağı’ uyarısını gönderirsiniz. Bu da vücut sistemlerinin savunma mekanizmasına geçerek, metabolik hızı düşürmesine neden olur.
      Benim naçizane görüşüm şu ki, neyi ne zaman yediğimizden çok, ne yediğimizden geçiyor işin sırrı…Ve de kendi sistemimizi ne kadar iyi tanıdığımızdan. Zeytin ve haşlanmış havuç bana harika fikir gibi geliyor kahvaltıda:)

Leave a comment